Bolşevikler ve Proletaryanın Hegemonyası – Grigori Zinovyev

Bolşevizmin özünü ve Rus devrimci hareketindeki rolünü bir cümleyle ifade etmek ve Bolşevizmin ana düzenleyici fikrini adlandırmak için, bu fikrin proletaryanın hegemonyası olduğunu söylemek gerekir. Devrimci Marksizm ile tüm tonları ve çeşitleriyle popülizm arasındaki ve daha sonra ‘Legal Marksizm’ olarak adlandırılan eğilimler arasındaki, ‘Ekonomizm’ ile ‘Iskraizm’ arasındaki ve ‘Pravdaizm’ ile ‘tasfiyecilik’ arasındaki gerçek sınır çizgisi, proletaryanın hegemonyası sorunudur. Bu, kendi içlerinde ne kadar önemli olsalar da yine de nispeten ikincil olan, geri kalan tüm farklılıkların kaynaklandığı temel ayrılık, tüm farklılıkların düğüm noktasıdır. Proletaryanın hegemonyası sorunu, tüm sorunların merkezidir.

Bugün kullandığımız formül şöyle diyor: demokrasi ya da diktatörlük. Ancak bu formül özünde proletaryanın hegemonyası sorunundan kaynaklanır ve aslında bu, sorunun ters yüzünü oluşturur.

Rus devriminde proletaryanın hegemonyası fikrinin kurucuları Plehanov ve Lenin’dir. Plehanov ve Lenin arasındaki ‘küçük fark,’ Plehanov’un siyasi arenaya Lenin’den daha önce çıkması ve Rus devriminde proletaryanın hegemonyası fikrini teorik olarak ilk ilan eden kişi olmasıdır (Rusya’nın siyasi tarihinin en kritik noktalarında bu fikre siyasi olarak ihanet etmesi). Lenin ise 30 yıldan fazla bir süre bu temel fikre sadık kalmış, Rus özgürlük hareketinin en zorlu aşamalarında bu fikri ileriye taşımış ve bu fikri hayata geçiren bir parti yaratmıştır.

Bilindiği gibi, 1889’da ikinci Enternasyonal’in Paris Kongresi’nde, o zamanlar Rusya’daki tüm devrimci Marksistlerin tartışmasız lideri ve dönemin Marksist entelektüelleri arasında baskın bir etkiye sahip olan Plehanov, tarihsel bir gerçeği dile getirmiştir: ‘Rus devrimi ya işçi sınıfının devrimi olarak zafere ulaşacak ya da hiç zafere ulaşamayacak’.

Bu aslında proletaryanın hegemonyası fikrinin en keskin ve en özlü siyasi formülasyonlarından biriydi. Bugünün Bolşevik kuşağı ve bugünün işçi partisi için Plehanov’un ifadesi herkes için bilinen bir gerçek gibi görünebilir. Her bilinçli devrimci, Rusya’da muzaffer devrimi gerçekleştiren ana gücün yalnızca işçi sınıfı olabilecek olduğunu artık anlamıştır. Ancak 1880’lerin sonunda Plehanov’un söyledikleri sadece uluslararası sosyalizm için değil, o dönemin Rus işçi hareketi için de bir keşifti. Plehanov Rusya’daki işçi sınıfını ‘keşfetti’, tıpkı Marx ve Engels’in Avrupa’daki tüm kapitalist ülkelerdeki işçi sınıfını ‘keşfettikleri’ gibi. Plehanov’un Paris Kongresindeki tarihi açıklaması öncesinde, dönemin devrimci ya da daha doğrusu Narodnik aydınları kendilerini ‘halka’, yani köylülüğe dayandırıyorlardı. İşçi sınıfı Narodnikler için olsa olsa bir yan güç olarak, nüfus içinde otokrasiye karşı kazanılacak zafere yardımcı olabilecek bir grup olarak vardı. Narodnaya Volya’nın önde gelen liderlerinden Lev Tikhomirov, şöhretinin zirvesindeyken ve Çar’ın tahtının basamaklarına çökeceğinden kimsenin şüphesi yokken, büyük bir tavizmiş gibi, işçi sınıfının ‘devrim için’ çok önemli olduğunu kabul etti. Plehanov ise bu formülün doğru olabilmesi için tersyüz edilmesi gerektiğini, yani aslında devrimin işçi sınıfı için çok önemli olduğunu, tersinin geçerli olmadığını kapsamlı bir şekilde kanıtlamak zorundaydı.

Plehanov 1903’te de proletaryanın hegemonyası fikrine sadık kaldı. İlk kez 1905’te, yani 1917 olaylarının provası olarak vuku bulan ilk büyük devrim yaklaştığında ve proletaryanın hegemonyası fikrinin ilk kez tarihsel bir teste tabi tutulması ve gerçek bir devrimin potasından geçmesi gerektiğinde ise, ona ihanet etti.

Partimizin 1903 yılındaki İkinci Kongresi’nde program üzerine yapılan tartışma, tüm bilinçli işçilerin bu tartışmayı ayrıntılı olarak bilmesini hak edecek önemdedir. İkinci Kongre’de ‘demokrasi’ ilkelerine yönelik fetişist tutumu tipik bir zeka ve yetenekle alaya alan kişi Plehanov’dan başkası değildi. Parlamentonun süresi, genel oy hakkı – bunların hepsi koşullara bağlıdır. Eğer belirli bir parlamento (Kurucu Meclis’te olduğu gibi) işçi sınıfının çıkarlarına düşmansa, o zaman varoluş süresinin kısa olmasında ve mümkünse ona iki yıl katlanmaktansa iki gün içinde feshedilmesinde çıkarımız vardır. Muzaffer bir proletaryanın sınıf muhaliflerini imtiyazdan mahrum bırakacağı bir örnek teorik olarak mümkündür. Bütün bunları Plehanov’dan başkası söylememiştir. Ölüm cezasının kaldırılması mı? Peki ya Kanlı Nikolay? Elbette burada gerekli olacaktır? Her şey koşullara, zamana ve yere bağlıdır. Devrimin çıkarı en yüksek yasadır. Plehanov böyle dedi ve böylece geleceğin Menşeviklerinin ıslıklı protestosuna neden oldu. Kongrenin bir bölümü Plehanov’u şiddetle alkışlarken, birkaç delege de bağırmaya başladı. Bu delegeler, ‘Eğer bu tür konuşmalar bir sosyal-demokrasi kongresinde onay görüyorsa, o zaman biz de yuhalamak zorunda kalırız’ dediler. Bu sonuncular arasında, 1920 yılında Sovyet yetkilileri tarafından toprak ağası karşı devrimci bir partiye üye olduğu için yargılanan Menşevik lider Rozanov da vardı.

  1. I. Lenin, Rus devriminde proletaryanın hegemonyası fikrini ilk kez 1894 yılında ayrıntılı olarak formüle etmiştir. Kısa bir süre önce, Lenin yoldaşın toplu eserlerinin yayınlanması üzerinde çalışan yoldaşlar, onun 1894 yılında kaleme aldığı ve gün ışığına çıkmamış olan “’Halkın Dostları’ Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?” başlıklı dikkate değer bir çalışmasını ortaya çıkarma şansına sahip oldular (bunun için yoldaşlara teşekkür borçluyuz). Bu çalışma muhtemelen yakında yayınlanacak ve o zaman elbette düşünen her işçi onu özenle inceleyebilecektir.

Bu çalışma, N. K. Mikhailovsky ve S. Krivenko’nun Narodnik Russkoe Bogatstvo’da 1893 sonu ve 1894 başında yayınlanan Marksistlere karşı makalelerine bir yanıttan oluşmaktadır. Okuyucu, Vladimir Ilyiç’in proletaryanın hegemonyası fikrini anlaşılır biçimde formüle eden bu olağanüstü eserden alıntıyı uzun bulmayacaktır:

“İşçi, sermaye tarafından ezildiğini, savaşımının burjuva sınıfa karşı verilmesi gerektiğini görmeden edemez. Ve ekonomik gereksinmelerinin karşılanmasını, maddi koşullarının iyileştirilmesini amaçlayan bu savaşım, kaçınılmaz olarak işçilerin- örgütlenmesi isteminde bulunur ve kaçınılmaz olarak, bireylere karşı değil, bir sınıfa, çalışan halka, yalnız fabrikalarda değil, her yerde baskı ve zulüm yapan sınıfa (vurgu G.Z.)  karşı bir savaşım haline gelir. İşte bunun için, fabrika işçisi, tüm sömürülen nüfusun en önde gelen temsilcisinin ta kendisidir. (vurgu G.Z.) Örgütlü, sürekli bir savaşımdaki bu -temsilcilik işlevini yerine getirebilmesi için, onu “umutlara şevke getirmek” * hiç de gerekli değildir; gereken tek şey, yalnızca onun kendi durumunu anlamasını sağlamak, onu ezen sistemin siyasal ve ekonomik yapısını ve bu sistem artında uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu anlamasını sağlamaktır.”[i]

Burjuvazi sadece fabrikalara ve tesislere değil, her yere baskı yapan sınıftır. İşçi sınıfı, fabrikalardaki ve tesislerdeki proletarya, tüm sömürülenlerin, yani topraksız köylülerin de en önde gelen temsilcisinden başkası değildir. Buradan çıkan sonuç, işçi sınıfının tüm sömürülenlerin başını çekmesi, yani kurtuluş mücadelesinde hegemonik hale gelmesi gerektiğidir. Vladimir İlyiç proletaryanın hegemonyası fikrini daha da kesin bir şekilde kanıtlayacaktır. Şöyle yazar:

“Fabrika işçisinin, genel kapitalist ilişkiler sistemi içindeki bu durumu, onu işçi sınıfının kurtuluşu uğruna savaşımın tek savaşçısı yapar, çünkü yalnızca kapitalizmin gelişmesinin daha yüksek aşaması, büyük ölçekli makineli sanayi, bu savaşım için gerekli maddi koşulları ve toplumsal güçleri yaratır. Kapitalist gelişme biçimlerinin düşük olduğu başka her yerde, bu maddi koşullar mevcut değildir, üretim binlerce küçük işletme arasında dağılmıştır (ve bunlar en eşitlikçi ortaklaşa toprak mülkiyet biçimleri altında bile, dağınık işletmeler olmaktan çıkmazlar), çünkü sömürülenlerin çoğu, hala küçük işletmelere sahiptir ve böylece savaşını vermeleri gereken burjuva sisteme bağlanmışlardır; bu, kapitalizmi kaldırabilecek toplumsal güçlerin gelişmesini geciktirir ve engeller. Dağınık, bireysel, küçük sömürü, çalışan halkı bir yere bağlar, onları böler, sınıf dayanışması bilincine ulaşmalarını engeller; baskıya özel bir bireyin değil, tüm ekonomik sistemin neden olduğunu anlar ·anlamaz birleşmelerini engeller. Büyük-ölçekli kapitalizm ise; tersine, tüm işçilerin, eski toplumla, belli bir yede ve belli bir sömürüyle olan bağlarını koparır; onları birleştirir, düşünmeye zorlar ve örgütlü bir’ savaşıma başlamalarını olanaklı kılan koşullar içine sokar.”[ii]

Ve son olarak aşağıdaki siyasi vuruş:

“(İşçi sınıfının) ileri temsilcileri, bilimsel sosyalizm fikirlerini, Rus işçisinin tarihsel rolü fikrini iyice kavradıkları zaman, bu fikirler yaygınlaştığı zaman, ve işçilerin bugünkü dağınık ekonomik savaşını bilinçli sınıf savaşımına dönüştürmek üzere işçiler arasında sağlam örgütler kurulduğu zaman  Rus işçisi tüm demokratik öğelerin başını çekerek mutlakiyeti devirecek ve Rusya proletaryasını (bütün ülkelerin proletaryasıyla yan yana) açık siyasal savaşımın düz yolundan Komünist devrimin zaferine götürecektir.”[iii]

Ne eksik ne de fazla. Neredeyse 30 yıl önce yazılmış olan bu sözler, sanki bugün yazılmış gibi. Marksist teorideki ustalık, işçi sınıfına olan derin bağlılık ve bireysel deha, Yoldaş Lenin’in 30 yıl önce doğrudan kehanete dönüşecek bir açıklama yapmasını sağlamıştır.

Köylü sosyalizminin temsilcileri, kelimenin en geniş anlamıyla Narodnikler. ‘Rusya’nın gelecekteki insanı muzhiktir’ diye düşünüyor. Sosyal-demokratlar ise Rusya’nın gelecekteki insanının işçi olduğunu düşünüyordu. Marksist görüş belli bir el yazmasında bu şekilde formüle edilmiştir’.[iv]

Vladimir İlyiç’in çalışmasına eklenen bu kısa dipnotta sorunun özü mükemmel bir şekilde kavranmıştır. Bolşeviklerin bugünkü görüşlerini ifade etmek ve proletaryanın hegemonyası fikrini kapsamlı bir şekilde formüle etmek için, muhtemelen formülü şu şekilde değiştirmek gerekir: ‘Rusya’nın gelecekteki adamı, köylülüğü arkasından sürükleyen işçidir’.

Bolşevizmin tüm tarihi, proletaryanın hegemonyası fikrinin hayata geçirilmesi için verilen mücadeleden ibarettir. Halkın Dostları (1894) ile başlayan, eski Iskra (1900) ile devam eden, Vpered ve Proletarii’den sonra (1905-1906) Zvezda ve Pravda (1911-1914) ile devam eden ve günümüze kadar gelen Bolşevizm aynı mücadeleyi yürütmüştür. Ve bu mücadelenin daimi lideri V.I. Lenin’di. Kornilov ya da Lenin ikinci Rus Devrim Tarihi’nin bütün bir cildinin başlığıydı. Proletaryanın hegemonyasına karşı ve burjuvazinin devrimdeki hegemonyası için mücadele eden partinin seçkin lideri tarafından yazılmıştı. P.N. Milyukov’dan bahsediyoruz ve o haklıydı. Rusya’nın kaderini belirleyen 1917’nin tüm özü, bu üç kelimeden daha kısa ve keskin bir şekilde ifade edilemezdi: Kornilov ya da Lenin.

Her kim devrimci harekette proletaryanın hegemonyasını, yani mücadele sırasında işçi sınıfının öncü rolünü gerçekten istiyorsa, doğal olarak mücadeleyi sona erdiren zaferden sonra proletaryanın diktatörlüğü için çaba göstermelidir.

Menşevizme göre bu, iki kere iki dört sadeliğinde bir gerçek değildi. Menşevizm, 1905’in ikinci yarısında hareketin doruk noktasına ulaştığı andaki olayların baskısı altında, bazen otokrasiye karşı mücadelede işçi sınıfının hegemonyasının gerekliliğini sözde kabul etmekten uzak değildi. Yine de, zaferin ertesi günü işçi sınıfının iktidarı liberal burjuvazinin eline bırakması gerektiğinden bir an bile şüphe etmedi ve bu onlar için bir doğal bir eylemdi. Neden mi? Çünkü devrim ancak burjuvaziye ait olabilirdi. İktidar burjuvaziye ait olmalı ve işçi sınıfı, başkası için kendisini ateşe atmasına izin verilmesiyle yetinmelidir. Birinci devrimin yenilgisinden sonra Menşevizmin temel taşıyıcıları tarafından derlenen meşhur beş ciltlik Menşevik eser (1905 Devriminin Menşevik Tarihi), bu konuda oldukça kesin bir ‘tarih felsefesine’ sahipti. 1905 devrimi ezildi -çünkü işçiler önceden bir düzenleme olmaksızın sekiz saatlik işgünü talebini ortaya attılar ve liberal burjuvazinin genel olarak kabul edebileceğinden daha ileri gittiler. Dahası, 1917 Şubat devriminin ilk döneminde Menşeviklerin tüm ‘taktiğinin’ aynı felsefe tarafından dikte edildiği söylenebilir: “Ey işçi, sokaklarda ve barikatlarda mücadeleyi üstlenebilirsin, ama kazandığında, bu gücü hemen Milyukov ve Guçkov’a götür. Çünkü bu devrim bir burjuva devrimidir…”

Özgürlük hareketinde proletaryanın hegemonyası fikri, her türlü devletin ortadan kaldırılmasına geçişte proletarya diktatörlüğü fikrinin kardeşidir. Bu, devrimci Marksizmin ve dolayısıyla Bolşevizmin ruhudur.

Partimiz, bu büyük fikrin hayata geçirilmesi için pratik bir girişimde bulunmuştur. Zorlu yolun önemli bir kısmı kat edilmiştir. Saflarımızı sıklaştıralım!

Tüm engelleri, geçiş döneminin tüm karmaşıklığını, NEP’in tüm sapmalarını ve çıkmazlarını aşarak proletaryanın hegemonyası fikrini ileriye taşıyacağız. Çünkü proletarya, kapitalizme son verebilecek ve sosyalist bir sistem yaratabilecek tek sınıftır.

[i] V. I. Lenin, ‘Halkın Dostları’ Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar?, çev: Vahap Erdoğdu (Sol Yayınları,1979 )s. 196-197 

[ii] A.g.e. s.197.

[iii] A.g.e.s.197. Lenin, zamanın Marksistlerinden P. Struve’dan büyük ölçüde farklıydı. Ancak yine de 1894’ten 1890’ların sonuna kadar görünüşte aynı kampta kaldılar. Sözde Legal Marksizm’in ‘tek’ kampındaki iki kutbu en iyi tanımlayan şey, bir yanda meşhur P. Struve’nin Eleştirel Notlar’ının sonuç notu, diğer yanda ise ‘Halkın Dostları Kimlerdir’in yukarıda alıntılanan kapanış sözleridir. Struve “Kapitalizmden ders alalım” derken, Lenin, ‘Rus proletaryasını komünist devrime götürelim’ diyordu. İki sınıf ve iki ayrı dünya. (y.n.)

[iv] A.g.e.s.196.