Avrupa’nın Merkez Siyaseti Aşırı Sağı Entegre Ederek Ayakta Kalıyor – David Broder

Çeviri: Kesintisiz Faaliyet Çeviri Kolektifi  

Giorgia Meloni, “ana akım Avrupa yanlısı” Emmanuel Macron ile mi yoksa “aşırı sağcı” Marine Le Pen ile mi ortaklık kurmayı tercih eder? Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri öncesinde, AB’nin geleceği ile ilgilenen birçok uzman, Brüksel’deki koalisyon inşasında potansiyel bir “kral yapıcı” (king-maker) ya da yeni bir milliyetçi enternasyonalin ortağı olarak görülen İtalyan Başbakanı’nın bir sonraki hamleleri üzerine spekülasyonlar yaptı. Rakip aşırı sağcı adaylar, Meloni’yi Fransa Cumhurbaşkanı’na (ve AB’nin en üst düzey yetkilisi Ursula von der Leyen’e) yalakalık yapmakla suçlarken; daha gururlu bazı Avrupacı (Europeanism) yorumcular Macron ve Meloni’nin “Avrupa’yı kurtarmak için güçlerini birleştirebileceklerini” umuyordu. Ancak şimdi Macron’un, Le Pen’in partisini kolayca ulusal hükümete taşıyabilecek bir erken seçim çağrısı yapmasıyla, belki de Meloni’nin birini diğerine tercih etmesine gerek kalmayacak.

Uluslararası medyanın AB siyasetinde pragmatik bir aktör olarak Meloni’ye gösterdiği hürmet,  Avrupa projesi dağılmadan ayakta kaldığı sürece belirli politikalara neredeyse kayıtsız kalınmasına dayanıyor. Meloni’nin partisi, bu noktada AB’yi içeriden değiştirmeye kararlı ve aynı zamanda ülke içinde de nispeten istikrarlı. Meloni’nin partisi, oylamada %29 oy alarak 2022 genel seçimlerindeki oy oranını aştı ve sık sık kargaşa çıkaran koalisyon ortakları Lega’yı (bu seçimde yüzde 8 oy aldı) geride bıraktı. Sonuçlar aynı zamanda İtalya’nın AB siyasetinde öne çıkmasının, bloğun genellikle merkezi olan Fransız-Alman ikilisinin zayıflığının ve pandemi sonrası ekonomik canlanmanın yavaş yavaş sona ermesinin yansıması olduğunu doğruluyor. Fransa’da Macron’un listesi %15 oy alırken, Le Pen’in Ulusal Derlenişi (RN-Rassemblement National’i) %31,5 oy aldı.  Almanya’da ise Almanya İçin Alternatif’in (AFD-Alternative für Deutschland’ın) Nazilere müsamaha gösteren görüşlerine ilişkin skandallar (ki oyları %16’ya yükseldi), koalisyon ortakları (Yeşiller %12, Hür Demokratlar %5) da çok düşük oylar alan iktidardaki Sosyal Demokratları (% 14) mağlup etmesine engel olamadı.

Genel olarak aşırı sağ, parlamentodaki sayısını arttırmış olsa da; isyankâr dışarıdakilerin (outsiders) dili artık AB siyasi görünümünün yerleşik bir parçası olan duruma pek uymamaktadır. Aslında, seçimlere bir bütün olarak bakıldığında, değişim oldukça sınırlı olmuştur. Genel sandalye toplamları, 2019’dan bu yana on beş sandalye artan 720 üyeli yeni parlamentoda, merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin yaklaşık dokuz sandalye daha kazandığını, Sosyal Demokratların iki, Solun bir, Yeşiller ve Liberallerin yirmişer sandalye kaybettiğini ve aşırı sağın çeşitli akımlarının, esasen Fransa ve Almanya’da olmak üzere, yaklaşık otuz kadar sandalye daha kazandığını göstermektedir. İtalya’da aşırı sağ birinci oldu, ancak bu, yeni bir durum değildi: Meloni’nin İtalya Kardeşliği ‘nin (Fratelli d’Italia) kazandığı on dört sandalyenin hepsi Lega’nın kaybı pahasına gerçekleşti. Merkez sol iyi bir performans sergilerken, Matteo Renzi gibi Makronesk (Macronesque) aşırı merkezciler kaybetti. İspanya’da Meloni’nin müttefiki Vox iki sandalye kazandı; ancak ana akım partilerin oyları da aynı kaldı. Polonya’da Hukuk ve Adalet kaybetti ve bu kayıp, hem daha yumuşak sağın hem de sert milliyetçi/ sağ kanat liberteryen Konfederacja’nın yararına oldu.

Bu yorumlar aşırı sağın ilerleyişini göreceli olarak ortaya koyarken Fransa’daki olaylar -en azından şimdilik- en önemlisi gibi görünüyor. Macron’un hükümeti Haziran 2022’den beri parlamentoda mutlak çoğunluğa sahip değildi. Şimdi desteğinin doruk noktasına ulaşan Macron, kendi “antipopülist” koalisyonunu kurarken sıklıkla seçtiği siyasi rakibi Le Pen ile yeni bir düello arayışında. Ancak eleştirmenler bunu farklı bir anlamda ikili bir oyun olarak görüyor. Yedi yıl önce ilk kez seçilmesinden önce, Paris’in dört bir yanındaki duvar yazılarında “Macron 2017=Le Pen 2022” yazıyordu ve sol kanadın, Macron’un ve neoliberal-şahin politikalarının “popülizme karşı bir bariyer” olmaktan uzak bir şekilde toplumsal hoşnutsuzluğu besleyeceği ve böylece  RN’nin  sonunda zafere ulaşmasına yardımcı olacağı yönündeki inancını ifade ediyordu. Macron’un kendisini François Hollande’ın felaketle sonuçlanan merkez sol hükümetinde ekonomi bakanı olarak zaten iş başında görmüştük ve Fransa’yı bir “start-up ulusuna” dönüştüreceğini vaat etmişti. Onun girişimci dinamizm dili, “tembelleri” ve aynı zamanda istikrarlı bir işe tutunmayı ve sonunda iyi bir emeklilik bekleyen çalışan insanları küçümsüyordu.

Bu anlamda Macron’un Fransız sosyal devlet modeline yönelik saldırıları, tıpkı Sarı Yelekliler  gibi protestoculara ya da emeklilik “reformlarına” karşı çıkan protestoculara yönelik polis şiddeti gibi şaşırtıcı olmamıştır. Bu durum elbette, aşırı sağın yükselişinin bir kısmını açıklıyor. Le Pen’in partisi Macron’un antisosyal önlemlerini kınarken; aynı zamanda bunlara karşı yapılan protestoları da kınıyor ve bu protestoların yenilgisinden kaynaklanan umutsuzluk ve sinizmden faydalanıyor. Ancak bu işin sadece bir kısmı. Macron’un bakanlarının Le Pen’in gündeminin bir kısmını ele geçirme çabaları unutulmamalıdır. “İslamo-solcuları” ve sosyal yardımlardan yararlanan göçmenleri otlakçılar olarak lanetlemek ya da aşırı sağcı lideri “İslam’a karşı yumuşak davranmakla” suçlamak, görünüşte liberal bir hükümetten beklenenden çok daha ileri giderek aşırı sağın söylemlerini yaymada ve onun ana akıma geçişini kolaylaştırmada büyük rol oynamıştır. Macron’un çağrısını yaptığı erken seçimler, Fransa’nın cumhurbaşkanı ve başbakanının farklı siyasi kamplara ait olduğu, genellikle çatışmaların yaşandığı bir durum olan kohabitasyona[1] yol açabilir. Ancak politik açıdan -Aralık ayında Le Pen’in oyları sayesinde kabul edilen göçmenlik yasası da dahil olmak üzere- böyle bir birlikte yaşama, zaten uzun bir zamandır süregelmekte olan bir durum. Eğer aşırı sağ yükselişe geçerse, zayıflamış bir devlet başkanı ile iç gündeme hakim olmaya çalışan bir RN arasında bir çekişme yaşanması muhtemeldir.

İyi Geçinmeyi Öğrenmek

Fransa’da Meloni’yi takdir eden merkez sağdaki birçok kişi, onu sıklıkla Le Pen ile karşılaştırarak takdir etmektedir. Bunlar arasında, İtalyan Başbakanın “akıl çemberine girdiğini” ve NATO’nun desteklenmesi ile AB tarafından denetlenen bütçe dengesine uyulması gibi müesses nizamın temel ilkelerine uyum sağlayarak “hizaya geldiğini” iddia eden iş adamı Alain Minc gibi isimler de bulunmaktadır. Buna karşılık, Fransız aşırı sağ lideri hala daha kontrol edilemez bir konumda kalmaktadır. Şüphesiz, RN içindeki bazıları, özellikle de  Avrupa Parlemantosu seçimlerinde RN’nin liste başı adayı Jordan Bardella, partiyi daha saygın ve Atlantikçi bir rotaya oturtmaya çalışarak buna yanıt verdi. Parti bugün her halükârda 2010’ların ortalarında danışman Florian Philippot döneminde desteklenen türde bir Euro karşıtı duruştan uzak konumadır. Ve son on yılda tarihsel olarak daha ana akım Gaullist sağdan bir avuç adayı bünyesine katmıştır. Le Pen’in partisi iktidara yaklaşırken, kamu görevlileri ve iş dünyası liderlerinin “yumuşak bir iniş” hazırlamayı umdukları kesin. Bu doğrultuda, Macron’un çağrısını yaptığı seçim- belki de 2027 başkanlık seçimlerinden çok önce RN’yi hükümete getirerek- tekerlekleri yağlamaya yardımcı olabilir.

Le Pen’in partisi, rüzgârı arkasına almış gibi görünüyor. Her zamankinden daha az nefret edilen parti, özellikle Fransa’nın küçük kentlerinde seçmenlerin orta sınıf kesimlerine doğru genişlerken; sağ oyların daha geniş bir kesiminden artan bir pay alıyor. Le Pen’in 30 Haziran/7 Temmuz erken seçimlerindeki zaferi hiç kesin değil: Solda da karşı güçler var ve iki turlu seçim sistemi Le Pen’in salt çoğunluğu kazanmasının önüne engeller koymaya devam ediyor. Ancak tüm Avrupa’da olduğu gibi Fransa’da da burjuva sağı ile birkaç yıl öncesine kadar demokrasinin kendisine tehdit olarak görülen partiler arasında sağlam bir güvenlik koridoru (cordon sanitaire) yok. Macron’un bu seçim çağrısını yaparken; Le Pen’in kazanmasından korkmadığı çok açık. AB için kemer sıkma politikalarına dönüş dışında net bir projeden yoksun olan, dış politikada bağımsız bir rota çizemeyen ve Kasım ayında Trump’ın kazanma ihtimalinden korkan Avrupa’nın müesses nizamı, önce Meloni ile, görünüşe göre daha sonra da RN ile aşırı sağın parçalarını entegre etmenin yollarını arıyor. Macron ile aşırı sağcı bir başbakan ya da Le Pen tarafından seçilen bir “bağımsız” arasındaki herhangi  kohabitasyon gibi, bu süreçte de çatışma anları olacaktır. Ancak “AB yanlısı liberaller ulusal popülistlere karşı” çerçevesi giderek daha da zayıflıyor.

RN’den Bardella, seçim öncesi bir televizyon tartışmasında partisinin, AB’den ayrılma konusunda bir referandum yapılmasını isterken neden şimdi bu hedeften vazgeçtiği sorusuna: “Kazanmak üzereyken müzakere masasını terk edemezsiniz” yanıtını verdi. Aynı şey diğer ülkelerdeki aşırı sağ için ve 2024 AB seçimlerinde “Euro’dan Çıkma” (Euro-Exit) yanlısı güçlerin genel düşüşü için de söylenebilir. Aralarındaki farklılıklar ne olursa olsun, bu partiler Avrupa hakkında AB kurumlarıyla uyumlu biçimde konuşmanın kendi yollarını da bulabilirler. İsveç Demokratları bir kampanya reklamında, göç tehdidi altında olduğu düşünülen Avrupa kültürünün farklı öğelerini övüyordu. Bu, çete savaşları ve Müslümanların Filistin yanlısı protestoları tarafından tehdit edilen arabalar, soğuk biralar ve kısa etekler kıtasına bir saygı duruşuydu. Bir zamanlar AB’den ayrılmayı savunan bir partinin videosu, Avrupalılığa yazılmış bir aşk mektubuydu ve “Benim Avrupa’m Duvar Örüyor” diye bitiyordu. Bu, bir yaşam biçimi olarak kıta, tehdit altındaki bir medeniyet ve belki de AB dış ilişkiler şefi Josep Borrell’in dış dünyanın “balta girmemiş ormanından” korunması gereken bir “bahçe” dediği şey gibidir.

Meloni’nin hükümet deneyimi, aşırı sağın bu “bahçe” içinde kendine yer bulabileceğini, hatta bu bahçenin ateşli savunucularından biri olabileceğini göstermiştir. İster bilinçli olarak isterse de yanlış hesaplanmış harcama planları nedeniyle olsun, AB’yi parçalamakla tehdit eden ulusal popülistler hakkında, son yıllarda çok fazla endişe duyuluyordu. Ancak bu kampanyadan sonra, bu güçlerin AB’ye uyum sağlayacağı ve müesses nizamın da bu güçlerle birlikte çalışmanın yollarını bulacağı giderek daha olası görünüyor.

Kaynak: https://jacobin.com/2024/06/eu-parliament-elections-far-right-center

[1] Farklı siyasi kamplardan partilerin, yürütme ve yasamada aynı dönemde bir arada bulunması durumuna verilen isim.