Bu yazı, aile kurumunun tarihsel arka planına değinerek; aile kurumunun içerisinde kadının konumlanışını, AKP’nin aile politikalarını, makbul kadınlık algısını irdeleyecek fakat öncesinde bunu yaratan olguların üzerinden geçmeye çalışacaktır.
Patriyarka kapitalizmden önce farklı üretim biçimleri içerisinde de var olmuş, dönemin değişen üretim ilişkilerine göre şekillenmiş bir sistemdir. Kapitalist sistemin dönüştürücü potansiyeli ile birlikte patriyarkal ilişkiler de farklı biçimlerde hayat bulmuş fakat kapitalizm öncesi de sonrası da hep var olmuştur. Bu yazıda kapitalizmle patriyarkanın ortaklığına değinilecektir.
Kapitalizm ve patriyarka hem içe içe geçmiş hem de çatıştığı noktalar sebebiyle yer yer ittifak kurmuş iki bağımsız sistem olarak tanımlanabilir. Patriyarka kadın bedenini tahakküm altında tutmak isterken kapitalizmin ücretli emek gücüne katmak istemesi bazı noktalarda gerilime dönüşebilir. Bu farklı dönemlerde farklı şekillerde karşımıza çıksa da şimdilerde AKP bunu neoliberal muhafazakar politikalar ile donatarak aşmaya çalışıyor.
Kadınların ücretli ve ücretsiz emek alanında toplumsal cinsiyete dayalı yaşadıkları her türlü eşitsizlik, sömürü ilişkileri yani ücretli/ücretsiz emek kıskacı patriyarkal kapitalizm olarak tarif edilebilir. Sistemin yarattığı tüm bu ilişki biçimlerinin üretildiği yer olarak aileyi tarif etmek ve çözümlemek de sağlıklı olacaktır.
Aile babasının iktidarına tabi kılınmış toprak, köle, kadın ve çocuklar toplamı [1] anlamına gelen Latince kökenli familia/aile, toplumsallığın başat, kurucu öğelerinden biri olarak toplumsal yaşamın bütün alanlarına sirayet ederek belirleyici bir rol oynar. Aile, toplumun en küçük denetim birimi olarak işlevlenen, heteroseksüelliğin kurumsallaştığı, mülkiyet ilişkilerinin yeniden üretildiği, heteropatriyarkal kapitalist sistemin kodlarıyla yaşamın doğal akışını bir bıçak gibi kesen yapaylıkların üretimi ve yeniden üretimini sağlamlaştırabilmek için hep var olan ve doğal bir gerçeklik gibi işlevlendirilen bir yapı olarak tarif edilebilir.
Aile içerisinde kadın ve erkeğin görevi toplumsal cinsiyet rollerine göre dağılır. Kadın, ev işlerini, yaşlı ve çocuk bakımını, temizliği, yemeği, kocasının isteklerini gerçekleştirerek aslında yeniden üretimi gerçekleştirir. İki işi gerçekleştirdiğinden dolayı ücretli emek piyasasında çalışma koşulları farklılaşır ve “esnek” diyerek tariflenen işlerin odak noktasında olur. Böylece hem evde hem de işte tahakküm ilişkilerinin içerisinde yer alır. Neoliberal muhafazakar politikalarla birlikte kadınların asli görevleri artık onların ücretli emek alanında, kamusal alanda bulunmasına bir engel teşkil etmekten çıkarak farklı bir sömürü kıskacını özgürlük sosuna buluyor. Böylece aile, kapitalizm, patriyarka ilişkilerinin dinamiklerini farklı bir boyuta taşıyor.
Gülnur Acar Savran, “Toplumsal örgütlenme öyledir ki aile ve ev-içi ile üretim dünyası birbirinden ayrışmamıştır. Dolayısıyla da, içsel dünya ve mahremiyet daha geniş anlamda “özel”in içinden ayrılıp başlı başına bir dünya oluşturmaz. Modern ikilikte, patriyarka ve özel mülkiyetin zorlamalarına karşın “özgürlük” dünyası olarak algılanacak olan bu dünya zorunluluğun alanıdır.” der. [2]
Neoliberalizm ile birlikte kadın özgürleşmesi olarak sunulan, kadının kamusal yaşama katılımı, çalışma hayatına teşvikler, reklamlarda sık sık gördüğümüz “çalışan güçlü kadın” imajı kadınların emeğini erkek denetimi altında tutmaya devam ederken bu sayede ev içindeki ve kamusal alandaki denetim ilişkileri birbirinin içine geçiyor, pekişiyor. (Ulusoy, D. 2013: 114)
Bunun bir formu olan esnek çalışma teşvik edilerek “güvenceli” bir hale getirilmeye çalışıldı. 2011 yılında, “Ulusal İstihdam Strateji Belgesi”nde[3] temel politikalardan biri, “Kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların istihdamının artırılması” olarak belirlenmişti.
O zaman da kadınlar bunun ne anlama geldiğini ve “güvenceli esneklik” olarak belirtilen şeyin aslında “esnek güvence”[4] olduğunu açıklamıştı. Dolayısıyla modern dönemin üretimi olan özel/kamusal alan ayrımı kadınların kamusal alana katılımını aile üzerinden gerçekleştiriyor. Kadınlar ev içindeki görevlerini de yerine getirebileceği esnek, güvencesiz vb. işlere girerek kamusal alandaki hayatını aile üzerinden değerlendirerek kurabiliyor. Ve bu çalışma biçimi sözde güvenceli hale getiriliyor.
“Devletine, milletine hayırlı bir evlat”
Modern devletin gönüllü emeğin[5] üzerine yaslandığı bir düzende aile içindeki annelerin, babaların çocuklarıyla kurduğu ilişki biçimleri farklı kontrol bağlantıları açığa çıkartır.
Kadını doğurganlıkla ve dolayısıyla da annelikle sınırlandıran ataerkil kodlar aracılığıyla kültürel alana taşınarak annelik üzerinden bir dizi yaptırım ve kadın üzerinde denetim ilişkileri geliştirir. Anneliğe bir kutsiyet atfedilerek tahakküm ilişkileri de soyut olarak pekiştirilir. Bu da anne üzerinden aile içerisindeki çocuğa bir kontrol ağı yaratmayı sağlar. Bu kontrol ağının yaratılması sisteme girecek bireylerin; “Devletine milletine hayırlı bir vatandaş” olması, tercihlerinin denetim altında tutulması, izin verilen, uygun görülen sınırlar içerisine yaşamını çizebilmesini hedeflemek için yaratılır. Aile aynı zamanda sistemin kriz anlarında işlevlendirebilecek güçlü çekirdeklerinden biridir. Federici, “ Aileyi (ya da topluluğu) fabrikanın, kişisel toplumsalın, mahremi kamusalın, üretken işi üretken olmayan işin karşısına koyan bu ideoloji evde köleleştirilmemiz açısından işlevseldir ve bu köleleştirme ücretsiz olduğu ölçüde her zaman bir sevgi edimi olarak görünmüştür. Bu ideolojinin kökleri derindedir, en açık ifadelerinden birini çekirdek ailenin organizasyonunda bulan kapitalist işbölümüne dayanır.”[6]olarak ifade eder.
AKP: Neoliberal Muhafazakar Aile
Türkiye’de aile üzerine kurulu politikaların AKP ile başlamadığının altını çizmek gerekir. Bu noktada ailenin patriyarkal kapitalizm içerisinde nerede konumlandığını ve dönemin iktidarı olan AKP’nin aile politikalarının nereye işaret ettiği irdelenmeye çalışılacak.
AKP iktidarı, kadınlar arasında yapay farklılıklar inşa ederek, bu farklılıkları kadınlar arasındaki potansiyel dayanışma ilişkilerinin açığa çıkmasını engellemek adına bir manipülasyon aracına dönüştürüyor. Birkaç örnek ile somutlamak gerekirse toplumda evli olan kadının konumu ile evli olmayan bir kadının konumu ya da çocuk sahibi olmak isteyen ve istemeyen kadın arasındaki inşa edilmiş bir karşıtlık ile kendine bir model üretiyor. Kültürel ve yasal olarak yaratmaya çalıştığı bir makbul kadın profili olduğu açık. Fakat AKP iktidarının daha derinden gelen, özcü kadın düşmanı politikaları yaşanan bazı durumlarda durumun vahametini açığa çıkarıyor. Buna verilecek örneklerden bir tanesi İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının açığa çıkardığı süreç olabilir. AKP iktidarının bir aparatı olan KADEM, İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında aldığı pozisyon ile bunu göstermiş oldu. Bu noktada da rıza üretmeye dair yaşadığı sıkıntı siyasal iktidarın hegemonik açıdan zayıfladığını göstermiş oldu. Rıza üretme noktasında yaşanan sorun ile zor aygıtlarını devreye sokarak bir gece yarısı KHK’sı ile kadınlara ve LGBTİ+’lara saldırı gerçekleştirdi. Bu noktada da en büyük argümanı aile idi. Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, istismarın yaşandığı, LGBTİ+’ların yaşamlarının hiçe sayıldığı aile yapısına tehdit içerdiği için İstanbul Sözleşmesi feshedildi.
Üç çocuk politikası bir dönemin en büyük konusuydu. Meta pazarını genişletmeye çalışan ve bu direksiyonu ucuz işgücü politikasına kıran AKP iktidarı, hemen nüfus politikalarına sarılmıştı. Foucault, biyopolitika altında bunu çalışır. Biyopolitikanın kapitalizme içkin olduğunu belirtir. Liberalizmin nüfusu bir alt yapı olarak okuduğunu ve ekonomik ihtiyaçlara göre hareket ettiğini, kapitalizmin bedenleri denetimli bir biçimde üretim aygıtına soktuğunu ve nüfusun bu sayede ekonomik süreçlere göre ayarlanmasını güvence altına aldığını söyler.[7] Bu patriyarka için de muazzam bir müdahale kapısıdır. Böylece kadın bedeninin erkek denetimi altında kalması pekişecektir.
Neoliberalizm ile beraber refah devleti ile yapısallaşmış olan, bakım hizmeti veren (kreş, yaşlı bakım evleri vb.) devlet kurumları tasfiye edildi. Bu hizmetlerin gerçekleşmesi için özel sektörler desteklendi. Bu bakım hizmetini karşılayamayacak olan emekçi kesim için ise devlet tarafından aile yani kadın emeği öne sürüldü.
Aile kurmak; iş bulma, ev kurma vb. nokta maddiyat gerektiren birçok koşulla beraber geldiğinden bu konuda birçok teşvik geliştirildi. Örneğin öğrenim kredisi alan üniversitelilere eğer okurken evlenirlerse KYK borçlarının silineceği açıklandı. Kredi çekmekten imtina edenlere “çeyiz yardımı” kampanyaları düzenledi vb.
Oldukça önemli ve büyük bir kurumsallaştırma örneği olarak hala gündemde olması gereken Kadın Üniversiteleri kurmaya girişildi. Burada akademik bir eğitim değil, “makbul bir kadın nasıl olunur” eğitimlerinin verileceği ve birçok genç kadının ailevi baskılar nedeniyle mecburi olarak başvuracağı bir “üniversite” olacağı oldukça açık.
Burada sayılan ve sayılmayan birçok örnekle AKP iktidarının aile politikaları sömürüyü ve şiddeti perçinleyerek devam etmeye, kadınlar arasında yaratılan, inşa edilmiş yapay farklarla dayanışma ilişkilerini zedelemeye çalışmaya, LGBTİ+’ların yaşam haklarını yok saymaya devam ediyor.
Nafaka Hakkı Gaspı, Medeni Kanun Düzenlemesi, Büyük Aile Buluşmaları
En acil, yakıcı ve temel taleplerle örgütlenen feminist hareketin karşısında tehdit altında olan muktedirler bir yandan mücadele eden LGBTİ+’lara, kadınlara saldırırken bir yandan kazanımları baltalamaya çalıştı ve hitap ettiği tabanda örgütlenmelere girişti.
“Nafaka Mağdurları” örgütlenmesiyle kadınların sokakta direnerek yasallaştırdığı haklardan biri olan nafaka hakkı gasp edilmeye çalışıyor. Çoğu kadının nasıl geçineceğini bilmediği için boşanmaktan vazgeçip şiddet gördüğü evlere döndüğü, boşanmaların çoğunun erkek şiddeti nedeniyle gerçekleştiği, 2019’da nafakaların yalnızca %20.7’sinin ödendiğinin tespit edilmesine rağmen bu hak gasp edilmeye çalışıyor. Bu da mecliste “Boşanmayı Önleme Komisyonu” olarak işlenen maddelerden yalnızca biri. Neden yapıldığı adı gibi ortada duruyor…
LGBTİ+’lara yönelik süren sistematik saldırı devam ediyor. Toplumsal tabanda da bir çok dezenformasyon söylemleriyle inşa edilmeye çalışılan LGBTİ+ düşmanlığı, hem heteroseksüel aile yapısının sınırlarının dışında olduğu hem de feminist hareketin tüm saldırılara rağmen talepleri ve savunmasıyla AKP’nin karşısında dimdik durması ile alakalıdır.
AKP LGBTİ+ politikasını öyle işliyor ki “Büyük Aile Buluşmaları” adı altında nefret suçunu tabanında örgütlemeye devam ediyor. Şimdi de “başörtüsü” adı altında gizlenmeye çalışılan bir yasa tasarısı gündemde. Bu evliliği yeniden tanımlayan “mini” anayasa değişikliği LGBTİ+’ları hedef tahtasına oturtarak gerçekleştiriliyor. Kamu spotları, yürüyüşler vb. şekillerde örgütlenen bu nefret lubunyalara yaşam şansı tanımıyor.
Son dönemlerde feminist hareketin kuvvetli çıkışları, kadınlar arasında gelişen dayanışma ilişkileri, LGBTİ+’ların her koldan gerçekleşen tüm saldırılara rağmen verdiği yaşam mücadelesi karşısında sarsılan AKP hükümeti, hem kazanımlara saldırıyor hem de aile masalının arkasına saklanarak heteroseksüel aile yapısını pekiştirmeye ve sağlamlaştırmaya devam ediyor.
Bu saldırılarla ilk kez karşılaşılmadığı gibi ilk kez de mücadele edilmiyor. Feminist hareket kendini sokakta mayalamaya devam ediyor. Nasıl ki seçim hakkından nafaka hakkına kadar her sokakta, her meydanda direniş zafere taşındıysa kadınlar elinin hamuruyla isyanı mayalamaya devam edecek. LGBTİ+’lar yukarıdan aşağıya örgütlenen nefrete, yaşam haklarının hiçe sayılmasına rağmen her yürüyüşlerini onurun, aşkın, yaşamın yankısı haline getirmeye devam edecek. Çünkü yaşamak direnmektir ve biz ki yaşamaktan hiç korkmamışız.[8]
[1] Şenel, B. “Biz Büyük Bir Aileyiz”: Türkiye’de Devlet Söyleminde ‘Makbul’ Kadınlık ve Aile, s.10
[2] Gülnur, A.S. Özel/Kamusal, Yerel/Evrensel: İkilikleri Aşan Bir Feminizme Doğru, s. 268, 2004.
[3] metnin tamamı için: https://sendika.org/2011/02/ulusal-istihdam-strateji-belgesi-tam-metin-50352
[4] Deniz, U. Kadınların Ücretli-Ücretsiz Emek Kıskacı: AKP’nin Aile Politikaları ve Yeni Muhafazakarlık, 2013.
[5] Fedirici, 2021 yılında çıkardığı Ücret Patriyarkası* kitabında modern devletin gönüllü emeğe yaslandığını ifade eder.
[6] Silvia, F. Ücret Patriyarkası, s.26, 2021.
[7] Foucault, M. Cinselliğin Tarihi
[8] Kutsiye Bozoklar şiiri.